1.3.2016
Sabahları Makinada demlediğim çay, (eğer canım çekiyorsa) hepsinden lezzetli. Eşim sayesinde kaçak çay (Seylan çayı) hayranı oldum. Bu deneyim bana her defasında “Yıllarca çöp içmişiz!” dedirtiyor. Küçük bir tavsiye kaçak çayınızın üstüne bir tutam yeşil çay serperseniz, içimi tadı bambaşka bir tazeliğe kavuşuyor.. Eşim bile birkaç defa “hmm.. bu çay çok iyi yahu” demiştirJ
Sabahları Makinada demlediğim çay, (eğer canım çekiyorsa) hepsinden lezzetli. Eşim sayesinde kaçak çay (Seylan çayı) hayranı oldum. Bu deneyim bana her defasında “Yıllarca çöp içmişiz!” dedirtiyor. Küçük bir tavsiye kaçak çayınızın üstüne bir tutam yeşil çay serperseniz, içimi tadı bambaşka bir tazeliğe kavuşuyor.. Eşim bile birkaç defa “hmm.. bu çay çok iyi yahu” demiştirJ
Çaya bakayım..
Oh ne güzel ne çok zamanı var.. hem yazıyor, hem çay demliyor, hayat ona güzel. bu da hiçbir şey üretmden evde oturan hatunlardan dediğinizi duyar gibiyim. Maalesef evet, maalesef hayır..
Hayatım boyunca geçridiğim hastalıklar bana dinlenme hayatını, yatakta zaman geçirmeleri, evde nasıl boş saatlerce hiç bir şey yapılmadan zaman geçirebiliri çok iyi öğretti. Maalesef çünkü bir işim var, işimdeyken bambaşka bir kişiliğe dönüşüyorum, sevimli, enerjik, misafirperver,plan proje dolu,iletişimci. Oysa evde öyle miyim? Hayır hasta,mazbut,asosyal,depresif, tatsız tuzsuz,yorgun biri oluyorum. Ev temizliği adeta işkence haline geliyor. 19 yaşımda hastalandığımda bunun gerçeklerini kabul etmek için çok genç bir yaştı.. Ama şimdi öyle mi? Yaşım ilerledikçe, vücudum yaşlandıkça ve yıprandıkça hasta olduğumu- sağlıklı insanlar kadar enerjim olmadığını, daha çok dinlenmeye ihtiyaç duyduğumu desem daha doğru olur – kabullenmeye başladım. Son yıllarda çok gücsüz düştüm, Eşimin durumu tam olarak kavrayabildiğini sanmasamda tekrar tekrar aynı cümleleri kuruyorum sevgilimin yüzüne.. “Hayatım, dinlenmem lazım biliyorsun.. – Hayatım, benim daha fazla uykuya ihtiyaç duyduğumu biliyorsun..”
2000 li yıllarda Kafa karışıklıkları, unutkanlık, sakarlık, yorgunluk, depresyon, anksiyete, öföriler, çift şahsiyetli, içinde hayalleri ölen, şehirden nefret eden, artık dağ-deniz-köy evi hayallerini sadece uykularında kurabilen, yaşadığı toplumdan tiksinmiş, ödediği ağır vergiler yüzünden otoriteden bunalmış bir kadınım ben.. Ne yazık ki artık çevremde ki çoğu insanında mutsuzluklarını, çıkmazlarını görüyorum, ve ne yazık ki onları bu çıkmazdan kurtarabilecek bir gücüm olmadığın fark ediyor içime içime üzülüyorum.. Annem.. yalnız bir kadın. Koca bir yalnızlık, arkadaşlar ve kediler ile “gün geçiştirilen”. Bunu daha iyi gördükçe daha çok sarılmaya başladım ona, daha çok güleryüz göstermeye.. ömrüm boyunca çoğu zaman zıtlaştığım bu kadın değil miydi? Binlerce defa kalbimi kıran, psikolojik ve fizyolojik şiddet gördüğüm, sadece doğumgünlerimde sarılıp öpüştüğümüz ve fotoğraflara poz verirken sırıtmamız gerektiğini ( mutsuzken mutlu gibi görünmenin anlamı ne) hatırladığım kadın değil mi bu? Hastalandığımda beni sırtında taşıyan annem. İşyerinde çalışanım yokken beni yalnız bırakmayan annem. Ceyo Terlikli annem.
Babam..
Çok yanlışı, çok doğrusu olan bir adam.. Benim babam.. Dayanağım, kalem.. Ailemizi felaketlere sürüklemiş, içimizi binbir parça etmiş, yanlışlarıyla ve oyunlarıyla bizi ruhsal cinnetlere süreklemiş bu adam benim babam..
Zor günlerimde sığındığım babam, beni açta açıkta bırakmayan, benden vazgeçmeyen, beni itmeyen babam. Kollarını bana açan babam..
Allah ikisinede ömür versin. Hayırlı, mutlu ,sağlıklı ömür versin.
No comments:
Post a Comment